17.11.06

Amerika'da polis şiddeti

Geçen salı, bir University of California at Los Angeles (UCLA) öğrencisi okulun kütüphanesinden çıkması istendiğinde çıkmadığı için polis şiddetine mağruz kaldı.

Olayla ilgili ayrıntıları Türk basınında veya Daily Bruin sayfasında (İngilizce) okuyabilirsiniz. Benim anladığım kadarıyla öğrenci, kütüphane görevlileri tarafından yapılan kontrolde kimliğini gösteremediği için kütüphaneyi terketmesi isteniyor. Terk etmeyince de polis çağrılıyor. Polis geldiğinde kütüphaneden çıkmakta olan öğrenciyi gelen iki polisten biri kolundan tutunca öğrenci "bırak beni" diye bağırıyor. Polisler ise buna karşılık ona "tazer" ile elektrik şoku uyguluyorlar. Öğrenci polise karşı koymadığını, kütüphaneyi terkedeceğini söylüyor ama polisler en az iki kere daha elektrik şoku uyguluyorlar.

Amerika'da son yıllarda polisler arasında hiçbir ters söze ya da davranışa dayanamayan, en masum hareketleri dahi provokasyon kabul edip aşırı şiddet uygulayan bir grup oluştu. (Oluştu diyorum çünkü uzun zamandır polisi takip ediyor değilim, yani bu eski bir davranış biçimi olabilir ama ben yeni farkettim.) Bu tip bir polisle karşılaştığınızda kanunların bir önemi kalmıyor, haklarınız yok oluyor. Polislerin kabul edecekleri tek davranış söyledikleri herşeyin harfiyen yapılması; bu kanunlara aykırı olsa, haklarınızı ayaklar altına alsa ve size zarar verecek olsa dahi. Aksi takdirde hiç çekinmeden cop, biber spreyi veya elektrik şok ile sizi etkisiz hale getirecek ve bunun da ötesinde sinirlerini size acı çektirerek geçirecekler. UCLA'deki öğrencinin elleri kelepçelendikten sonra kıçından uzun süreli elektrik şoku uygulanmasının başka hiç açıklaması yok.

15.11.06

Başarı

Köşe yazarlığının temel unsurlarından biri de bir konuda yazdıktan sonra konu başkaları tarafından tartışılmaya başlandığında " ben ta zamanında bunu yazmıştım" ya da "bunu ilk ben yazmıştım" demektir.

Geçen yazımda, bugünlerde Amerikan basının gündeminde olmayan bir konudan, savaş resimlerinden bahsettim. Bu sabah NPR* dinliyordum ki bir programlarında aynı konuya bir saat ayırmışlar. Gördüğünüz gibi şimdiden çok başarılı bir köşe yazarıyım.

---
*NPR: national public radio, devlet ve halktan bağış ve üyelik yoluyla para toplayan, kar amacı gütmeyen, halk için bir radyo kanalı.

13.11.06

Savaş görüntüleri

Amerikan basınında Irak Savaşı'nin ilk başladığı zamanlarda önemli bir tartışma yer aldı: savaşta ölen ve yaralanan Amerikalı askerlerin görüntüleri televizyonda ve gazetelerde yer almalı mı?

Hükümet, halkın ve askerlerin moralinin yüksek tutulması için Amerikalı yaralı ve ölülerin gösterilmemesi gerektiğini savundu. O günlerde yoğun olan milliyetçi duygular çoğu insanı hükümetin yanında yer almaya itti. Tartışma savaşla ilgili gelişmeler oldukça arka planda kalmaya başladı ve zamanla unutuldu. Yıllardır süregelen savaşın ölü ve yaralı içeren görüntüleri genel olarak başında yer almıyor.

Savaşın sonuçlarını halktan saklamak ahlaksızlık. Savaşa girip girmemek çok önemli ve çok ağır bir karar. Bu kararı verirken ve verdikten sonra, savaşa girmenin yararları kadar zararlarını da bilmek lazım ki hangi sonuç için hangi fedakarlığın yapıldığı iyi anlaşılsın. Eğer insanlar savaşın en ağır sonuçları olan ölü ve yaralıları görmezlerse, yaptıkları fedakarlığın farkında olmayacaklar. Bunu kimsenin bile bile kabul etmesi mümkün değildir. Savaş kadar önemli bir konudaki kararı vermeye çalışan insanlardan çok önemli bilgileri saklamak da ahlaksızlık değilse nedir?

1.11.06

Muazzez İlmiye Çığ / başörtüsü davası

Muazzez İlmiye Çığ'in davası hakkında yazılıp duruluyor. Çoğu yazıda başörtüsünün Sümerler'de fahişeler tarafında kullanıldığını söylediği için kendisine dava açıldığı geçiyor. Buna karşı Hürriyet köşe yazarlarından Ahmet Hakan ise " 'çok kaba', 'çok sorumsuz', 'çok incitici' ve 'çok ölçüsüz' bir yazı kaleme [aldığı]" için kendisine dava açıldığını söylüyor.

İşin garip yanı kimsenin davanın gerçekten hangi sebeple açıldığını söylemiyor olması. Çığ'ın söylediği sözün hangi kanunu ne şekilde ihlal ettiğini belirtmeden konuyu tartışmak mümkün değil bence. Çünkü söylediği sözün ne olduğu kadar, sözün kanunlarla olan ilişkisi ve bu ilişkinin savcılar tarafından nasıl yorumlandığı önemlidir. Ama kimse bu konuda yazmıyor ve bir tartışmanın en temel ögesini tanımlayamayan insanların yazılarını biz okuyoruz. Hakikaten herkes köşe yazarı olabilir.